Astroloji, yıldızların diğer varlıklar üzerindeki etkileri ve onlarla ilişkileri üzerinde çalışan eski bir bilimdir. Bununla beraber bütün çağlarda mükemmel şekilde hüküm süren bu bilimin bir analiziyle başlamak yerine, astrolojik etkilerin nedeni hakkında konuşmayı, bunlar üzerinde keşiflerde bulunmayı ve bu etkileri en iyi şekilde nasıl değerlendirebileceğimizi düşünmeyi denemeliyiz. Astrolojinin gözönünde bulundurmak zorunda olduğumuz ana özelliklerden biri, evrensel karaktere sahip olmasıdır. Bu bilimin dayandırıldığı yasaya somut olarak Karşılıklar Yasası diyorum. Bu yasa gereğince, evrenin bütün unsurları koordinasyon halinde bulunmaktadır. Bu yasa, evrenin yaşamsal organlarının birbiriyle bağlantıda ve sıkı bir sistem içinde oldukları inanılmaz “Makrobios” u oluşturur.
Eğer bütün evren bir temele ve bu temelin yasalarına göre düzenlenmişse, bu düşünce astrolojinin anlamının gerçek değerini çok iyi işaret eder. Zira birbirine benzeyen ve birbiriyle harmoni oluşturan varlıkların karşılıklı etkileşim halinde olması mantıklıdır. Neden bütün evrene hükmeden tek ve aynı olan bir yasa olmak zorunda? Çünkü evren tek bir kaynaktan çıkmaktadır, bundan dolayı genel kurallara uymaktadır ve aynı enerjiler tarafından beslenmektedir. Eğer evreni güçlü bir şebeke olarak tasvir edecek olursak; bu şebekenin ağlan enerjetik dalgalara çarpacak ve böylece şebeke düğümleri sadece ortak unsurlarda değil aksine karşılıklı bağlantıda bulunan unsurlarda da oluşacaktır: Bir noktanın durumu diğer bir noktanın durumunu gösterebilir.
Astroloji ve Karma (Karma: Etki ve Tepki)
Bilgelik adına, hiç bir zaman gök cisimlerinin insanların ve halkların yaşamını tamamen belirlediği söylenmedi. Gök cisimleri Karşılıklar Yasası’ndan dolayı insanların ve halkların hayatında ne olduğunu ve ne olacağını anlatırlar. Gök cisimleri “karmik” olarak etkide bulunmazlar. Karma gök cisimlerinden, daha çok bir ifade aracı olarak yararlanır. Bir çocuk belli bir anda doğduğunda kendi özel karakterini bundan dolayı kazanmaz, çünkü belirlenmiş bir durumda doğmuştur. Buna karşılık çocuk doğduğunda, yeni bilimsel kavramlarla söylersek doğmayı seçtiğinde, gök cisimleri gök cisimleri ona kendi yeteneğinin gelişimi için en uygun koşulları sunan karakterini gösteren belli bir düzendedir.
Astroloji ve Devirler
Önceki anlatılara göre varlıklar (insanlar ya da halklar) kendi kaderlerini bireysel ya da tarihsel devirleri aracılığıyla yerine getirmişlerdir ve bu az ya da çok ayrıntılı olarak devirlerde kaydedilmiştir. Tarihin basit analizi, belirlenmiş devirlerin değişmezliğini incelememize olanak verir İnsanlar ve uygarlıklar zaman zaman yükselirler ya da düşüşe geçerler, görünüşte bunda çok mantıklı ve akla yakın sebepler vardır. Bu devirler yükselişlerinde ve düşüşlerinde evrimle sıkı sıkıya bağlı, her biri gerekli basamaklar olan ve derinlerdeki sebeplere uymaktadırlar. Ama eskiler, Doğanın Kitabı’nda bu devirlerin gelişini okumayı öğrenmişler (astroloji) ve yetenekli bir şekilde öngören kişiler aracılığı ile bize aşağıdakileri ulaştırmışlardır:
Bilinen felaketlerden kaçınmalı ya da onları önlemeli; İyi zamanları doğru olarak kullanmalı; ya da en kötü durumda ölebilmeli ama olduğunu bilerek, ün bu bilgiler kaybolmuştur ama özellikle hayatın Bir olduğu anlayışının olduğu yerde artık devirlere inanılmamaktadır. Tarih çizgisel olarak ve başarı açısından sürekli yükselişte kabul ediliyor; sadece insanların gücüne güveniliyor ve insan daha yalnız ve üzgün yaşıyor.
Bugün artık eski astroloji kabul edilmiyor, eskisi gibi varolması istenmiyor. Buna rağmen bilinçsizce fakat bir çok şekil altında araştırılmaya devam ediliyor. Dini bakımdan hiç bir şeye inanmayan insan bile yolunun onu nereye götüreceği merakını yenemiyor. Bu insan evrene dini bakış açısında bir tesadüfi oluş olarak baktığı halde, gerek kendi gezegenini gerekse daha büyük bir alanda kendisini çevreleyen evreni tanıma ihtiyacı duyuyor. Yakın zamanda “daha bilimsel bir bilim” eski astrolojinin yerine ortaya çıkmıştır. Doğrudan sözlü aktarım tarafından eski bilgelerin bütün bilgilerini, kesinleşip kesinleşmediğini, soyut tanımlarla örtbas edilip edilmediğini matematiksel olarak kanıtlamak zorunda kalmıştır.
İstatistik kaderden daha yüksek bir noktaya konmaktadır. Biyoloji, astrolojiden daha büyük bir ilgi uyandırmakta ve uzayı fethetme planı veya bilmediğimiz dünyalar ve varlıklar karşısındaki korku nedeniyle astrolojiye ilgisizlik ortaya çıkmaktadır. İçinde bulunduğumuz zaman (yıldızlarda da gözüken), insanın hem içinde hem de dışında Tanrıların öldüğü kaçınılmaz bir devirdir. Sembol ve şiir, güncel kavram repertuarında artık bir yere sahip değil, bunların yerine nicel sayıların kuruluğu geçirilmiştir. Burada kaderin zengin sayıdaki paradokslarından biri görünmektedir: Eski astroloji bir taraftan daima sert bir şekilde eleştiriliyor, diğer taraftan büyük ölçülerde açıklanamayan görüş birliklerine simyacıların ve astrologların dikkate alınmayan prensipleriyle varılıyor. Bu durum bir “akıl krizi” ortaya çıkardı: devam eden eleştiri, değişmez değerlerin ümitsiz arayışından başka bir şey olmayan bir irrasyonalizme yol açtı.
Gezegenlerin Devirleri
Astrolojiye göre gezegenlerin hareketi gökyüzünde bazı devirleri tanımlar. Bu, dünyasal bazı durumları anlatarak Dünya’ya yansır.
Günlük gazetelerden ya da sokaklardan öğrendiğimiz haberler, bizi bilindik anlarda şaşkınlığa iten yenilikler, göklere de damgasını vuran toplumsal öğelerin bir oyununa itaat eder. Bugünün felsefesi, dini, sanatı ve bilimi yıldızların gidişatındaki değiştirilmez matematik gibi değiştirilmez bir şekli ortaya koyarlar. Medeni dünyamızın çöküşü, yıkılanın inşa edilen üzerindeki hakimiyetinin değişmez bir “şekline” sahiptir. Günlük görünümde, inşa etmenin sonsuz sayıda olduğunu görmemize rağmen aslında “son şarkıyı” dinliyoruz. Ancak bu çöküş devri tarihin gidişatında yegane bir olay değildir. Bu daha çok önceden farklı zamanlarda ortaya çıkmış ve ilerde de meydana gelecek, bilinen gök cisimlerinin çakışmasının doğal ve yeni bir ifadesidir.
Böyle astronomik görüntüler kendi doğal şartlarında mekansal ve zamansal başlıklarda devirsel olarak tekrarlanmaktadır. Bunlar evreni örmüş aynı ağın iplikleridir ve tarihsel devirler tekrarlanmaktadır. Astrolojide “gezegensel devir” biri hızlı diğeri yavaş olarak hareket eden iki gezegenin burçlar kuşağında dairesel hareketlere bağlı olarak yaptığı geçişin bir ölçü birimi olarak tanımlanmaktadır. Bu, adı geçen gezegenlerin birbirini takip eden iki karşılaşması ya da kavuşumu arasındaki aralıktır. Örneğin; Ay’ın devirleri iki yeni ay arasında ya da Gün ve Ay arasındaki kavuşumlar arasında zaman aralığı gibi. Bizim tanıdığımız gezegenlerde 45 den fazla devir meydana gelir, bunlar devam edişinde en hızlı olan Ay’dan yavaş gezegen Plüton’a kadar, bir ay ve birbuçuk yüzyıl arasında değişen çeşitli gezegensel ritimler vardır. Bununla birlikte devirler arasında her ferdin kaderini zorlaştıran çatışmalar ve engeller bulunmaktadır. Hal böyle iken aşağıdakileri söyleyebiliriz:
Uranüs devirleri politikanın şiddet dolu genişlemesini, ilhak etmeyi, radikal reformlar ya da otorite sistemlerini gösterir. Neptün devirleri politikanın kollektif şekillerinin görünüşlerini işaretlerle bildirir. Plüton devirleri son zamanlarda yeniden keşfedilmiş yabancı olduğumuz bir gezegendir ve ismi bize hatıralardan gelen ve fazla tanımadığımız bir Yunan tanrısıdır.
Her yavaş gezegen (Uranüs, işareti Kova; Neptün işareti Balık; Plüton işareti Akrep) bir çok ulus ya da bir ulus üzerinde hüküm sürer ve onları özelliklerinin kendine has diziniyle etkiler. Uranüs ABD’nin gelişimini göstermektedir: “hümanizm” ve “liberlalizm”. Bilim, teknoloji, uzay seyahatleri, hızlı gelişmeler, iyi ve kötü olarak zenginlik.
Neptün Sovyetler Birliği ile ilişki içinde bulunmaktadır ve Kova Zamanı’na değil ama Balık Zamanına uygun olan bir sosyalizmi belirtmektedir. Bütün yaratıkların eşitliği boş inancının temelini teşkil eden, dünya çapında yardım prensibine dayanan oldukça tipik bir komünist mesihlik. Plüton Çin ile, Çin halkının savaşçı duygularıyla, atom çağı ile ilişkilidir. Plüton burçlar kuşağı işaretlerinin her biri sayesinde dolaşımının her 20 yılında bir ortaya çıkan hastalıklar ve bu hastalık sebepleri üzerinde hüküm sürmektedir.
Gökyüzünün Günümüzdeki Durumu
Oniki adet burçlar kuşağı olduğunu bilmekteyiz. Biz bu işaretleri çiftler olarak gruplandırabilir, birbiriyle karşı karşıya koyup inceleyebiliriz. Bu çiftlerde her ikisinin özellikleri hem zıttır hem de birbirini tamamlar. Bu işaret çiftlerinden son derece önemli özellikleri olan iki tanesini vurgulayabiliriz ki bunların pozisyonları sayesinde bir medeniyetin durumuna açıklık getirilebilir. Dünyanın pozitif çağlarında (Altın, Gümüş, hatta Bakır çağlarında) işaret çiftleri aşağıdaki pozisyonlarda bulunmuşlardır: Bu durumda Yengeç çocukluğu, niceliği, halkı sembolize eder. Buna karşılık Oğlak yaşlılık ve yalnızlıkta durmakta; bununla birlikte herkesin yararına kullanılmak zorunda olan tepe noktasının yalnızlığındaki politik gücü tanıtmaktadır. Bu tepeye refakatsiz çıkıldığı müddetçe zirvedeki Tann’yla bir diyalog kurulamaz. Oğlak gezegeni olan Satürn ve Koç-Mars desteği ile iktidar ve bilgi ile özetlenir ve doğuda bulunmaktadır yani yükseliştedir. Günümüz uygarlığı kendi Kali Yuga’sında bu geleneksel semanın tam tersi bir görüntü vermektedir. Bu uygarlığın son zamanları Terazinin egemenliği altındadır. Ve ayak ucundan baş ucuna kadar yükselen, doğuda yükselişte olan Terazi Yengeç’in yerini alacaktır.
Eski çağ: Oğlak’ın değerleri
İstikrar, birlik, Birinin hakimiyeti, Güce kaba kuvvetle ödül verilme, Gücün zamanla kullanımı, Ellerdeki silahlar birinin kutusunda, Hiyerarşik olarak ayrılmış sınıflar, Geleneğin sürekliliği, Süreklilik, Saygı, Gerçeklik, Sorumluluk, Denize çıkan dağlar,
Günümüz (şimdiki çağ) Yengeç’in değerleri
İstikrarsızlık, Çeşitlilik, Halkın hakimiyeti, Güce sözle ödül verilme, Gücün zamanla, yıkılışı, Ellerdeki silahlar herkeste, Sınıf kavgaları, Sürekli devrim, Değişim kaybolma,
Ayaklanma, Yalan, Sorumsuzluk, Denize bakan dağlar
Kali Yuga: (Sanskritçe bir kelime). Hint felsefesinde insan evriminin dördüncü, karanlık veya demir çağı, şu anda içinde bulunduğumuz zaman, 432.000 yıllık bir süre. Dolayısıyla bu düşüşte üstünlüğe sahip olan ülke Terazi’nin yükselişi ve Yengeç’in en üst noktaya gelişi ile yürüyecektir: Çin örneğinde de böyle olmuştur. Daha önce de belirttiğimiz değerlerin ters gösterimi olarak da yorumlayabileceğimiz astrolojik işaretlerin bu akisleri farklı uygarlıkları birbirinden ayırt eder. Değerlerin bu tersine dönüşümü, bir dizi kavramdaki hataları ortaya çıkarmaktadır. Yanılgılardan biri, uygarlığımızın krizinin Demir Çağı ya da Kali Yuga’nın sonu anlamına geldiğine inanmaktır.
Diğer bir yanılgı ise gelecek olan Kova Çağı’nın Kali Yuga’dan sonraki altın çağların başlangıcı olarak gösterilmesi sanısında yatmaktadır. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki yaklaşık 2000 yıl süren Kova Burcu çağı çok uzun olan Kali Yuga’nın sadece bir bölümünü kapsamaktadır. Tabi ki Kali-Yuga’nın içeriğinde iniş ve çıkışlara karşılık gelen mikrodevirler bulunmaktadır. Bizim şu andaki düşüşümüz bir menteşe veya bir dönüm noktası, düşüşümüzü telafi edecek bir zamanla ilişkilidir. Bütün bunlar geleneksel kronolojide daha binlerce yıl boyunca yaşayacak olduğumuz Kara Çağ’ın içeriğinde her defasında meydana gelecektir. Bu menteşe zamanında bütün değişiklikler büyük bir yoğunlukla algılanıyor. Böylece yaşam değerlerinin zıtlıkları ve buluşmaları daha güçlü hissediliyor.
Demir Çağında Günümüz Çöküşünün Özellikleri
Var olan birçok özelliğin en göze çarpanlarını ele alacağız:
Zamanın hızlanması: Her çöküş zamanlarında her şey hızla düşer. Bu hızlanma bir genişlemenin aldatıcı ve hatalı görüntüsü altında kısa bir sürede görünür. Daha evvel de belirttiğimiz gibi bu “son şarkıdan” başka bir şey değildir. İnşa ettiğine inanan insan tam tersine, kendisini çevreleyen doğayı hızla yok etmekle uğraşmaktadır. Durumun ciddiyetini kavramadan ölmek üzere olan bir kimsenin ne kadar hasta olduğunu farketmeden, güçlerini tam olarak yitirdiğinde yataktan kalkmaya çalışması gibidir.
Değerlerin tersine dönüşü: Astrolojik sembollerin tersine dönüşü Satan mitosunun “daima baş kaldıran, düşmüş melek”tir yeni bir anlatımında ortaya çıkıyor; düşmüş melek ilahi olandan uzaklaşmaya isyan eder ama farkedilmese de bu uzaklaşma, evrim planında gereklidir.
Değerlerin Tersine Dönüşünün Bazı Görüntüleri
Tersine dönme bu değerlerin tezatlığında basitçe ifade edililir. Bu zıtlık gece ve gündüz, yapma ve yıkma zıtlıklarındaki iniş ve çıkış devirlerinde aynı şekilde ortaya çıkar.
Hiyerarşi çokluğa karşıdır.
Mağara Mitosu: Platon’un “Devlet” adlı eserinde cehalet içinde olan insanı bir mağarada gibi tasvir eder ve mağaradan felsefe ile kurtulmak cehaletini yenmek anlamına gelir. Mağara bir diğer anlamı ile yaşadığımız dünyadır.
Önemli bir beklenti ölçütü olarak incelenen kalite yerine, bugün niceliğin yasası hüküm sürmektedir. Çokluk, Gerçek’i yalnızca sayıları sayesinde eziyor. Düşünmeden çok konuşanlar bilenlerden daha fazla olduğundan bilgelik kanılar tarafından gölgeleniyor. Bununla birlikte günümüzde hüküm süren kanılar gerçeklikte bir kez bile varolmamıştır. Platon’un bize öğrettiği gibi, kitlelerin kanıları dahi mağaranın sahiplerinin karanlığı tarafından yönetilir. Tanrının inkarı tüm hiyerarşinin prensibidir. Eşitlik ve özgürlüğe sonsuz övgüler yağdırılır. Bir konuda ne kadar konuşulursa o konuya o kadar az hükmedildiğine dikkat edilmez ve bu nedenle konudan belirsiz bir şekilde bahsedilr. Diğer insanlara onların eşitliğini ve özgürlüğünü söz verenlerden ne daha büyük köleler ne de eşit olmayan insanlar vardır. Tutkularının ve içgüdülerin kölesi olmuş bir dünyada yaşıyoruz. Nietzche’nin dediği gibi:
“Düşüşte olan acıma ve bozulmuş olan eşitlik, ahlaksızlığın en kötü şekilleridir.” Haberleşmeyen iletişim araçları. Teknolojik doygunlukta gecikmiş bir mektup göndermek, kişisel bir ziyaretten daha çok tercih ediliyor. Bunun yanında birçok gün hatlardaki sorunlardan dolayı telefon etmek mümkün olmuyor, uçaklar da arabalardan daha fazla gecikebiliyor. Bunlar teknik unsurların eksiği değil; uygulayan insani sistemlerden kaynaklanıyor. Daima mutsuzluk; insanlar ne toplumda uygun yerlerini bulabiliyorlar ne de kendi doğal sorumluluklarını gerçekleştirebiliyorlar. Değişkenlik, ilerleyişle özde’şleştiriliyor. Yapılan işlerin bütün türlerinde eksik olan sürekliliktir çünkü biliniyor ki değişim, yapılan işleri silecek. Sürekli bir devrime yansımış devamlı bir değişiklik var. Bu değişkenlik doğal olarak çoğunluğun ve kanıların hakimiyetinden ortaya çıkıyor.
Kitlelere periyodik olarak danışmak gerekiyor. Çoğunluk, kitleler gibi dişil karekterdedir yani değişkendir; sık sık değişen fikirlerin sonucu devam eden bir kaos ve anarşi. Sanatsal duyarlılıkta olduğu gibi, dilde, ahlakta, geleneklerde ve adetlerde var olan bir çöküş var. Platon’un açıkladığı gibi bu çöküş devletlerde de meydana geliyor; Platon diyor ki “bir ülkedeki kriz o ülkedeki doktorların ve avukatların çokluğundan anlaşılabilir.” Lao Tse şöyle öğretiyor; “ölmek üzere olan imparatorluklar sahip oldukları sayısız kanundan belli olurlar. “
Pluto Çağı
Gelecekteki altın çağı konuşur gibi Kova zamanını konuşmak yerine, kısaca kendine has özellikleri üzerinde duracağımız Plüton çağını ele almak daha uygun olacaktır ki, bu yıldız günümüz gökyüzünde kendini açıkça belli etmektedir. Plüton Akrep’e hükmederken bunun zıttı olan Boğa’ya karşı çıkar ki, bunlardan biri ölümü diğeri de maddeyi simgelemektedir. Öyleyse biz radyoak¬tivite ve havanın zehirlenmesi ile maddenin ölümü ile karşı karşıyayız. Şu anda öyle bir güç oluşuyor ki maddeyi atomlarına ayırıncaya kadar kendi özü içinde parçalıyor. Plüton büyük olasılıkla en son olarak atom enerjisinin keşfedildiği 1930 ve 1931 yıllarında Dünya’mızdan yeniden görülmüştü. Plüton ve onun işareti olan Akrep, yıkımı sembolize etmektedir. Plüton daha önce farkedilmeden ve karanlık bir döneme yol açarak zirveye tırmanmıştır. Bilgeler geri çekiliyor ve öğrencilerini bu çöküşe karşı hazırlıyor. Bize hayatta kalabilme inşa etme öğretiliyor. I Ching (cince Değişimler Kitabı) diyor ki “öyle bir zaman gelecek ki zeka içimizde saklanmak zorunda kalacak, yani sağlıklı insan usu bu Dünya ‘da yer bulamayacak.”
Pluto’nun Görünüşleri
Pluto evrenin genel ikiliği içinde negatif ve pozitif faktörler gösterir: Pozitif olanlar; Gücün ve yaratıcılığın kaynağıdır. İnisiyasyonun ve gizemlerin efendisi, peygamberlik ve hocalara götüren güçlerin ve eşiklerin efendisidir. Ölmüş olanların ruhlarıyla yani varlık olmuş her şeyle ilişki kurabilir.
Negatif olanları; Yolsuzluk, kirlenme, Karabüyü ve ölümün yakıcı güçleri, Cinsellik
Kali Yuga’da değerlerinin tersine dönüşü Plüton’un bütün negatif görünüşlerine üstünlük sağlamıştır. Bunun sonucunda kendimizi şiddetin, erotizmin, yolsuzluğun hızlı artışı ile yüz yüze bulunuyoruz. Gençlik nereye gittiğini bilmeden, bilinçsizce baş kaldırıyor ve bu arada bu güne kadar kabul edilmiş hayat düzenini reddediyor. Protestolar, insanları bölen partiler gündelik olaylar halini alıyor, bir sınıfın ilkeleri devlet üstüne çıkıyor. Plüton’un en tipik ve en tehlikeli görünüşlerinden biri olan kişilik, fiziksel, psikolojik ve entellektüel alandaki KİRLENMEYE dikkat etmeliyiz.
Zodyak’ın seksüel ekseni daha öncede belirttiğimiz gibi bir çift zıt işaretten oluşmuştur: Akrep (üreme, cinsiyet), Boğa ( ağız, tüketim, madde, tahıl). Bu eksen hem dünya çapında hem de kişisel alanda etkili olmaktadır. Plüton, Akreple birlikte kirlilikte ve doğanın kirlenmesine yol açacak durdurulmaz bir arzudur ki Boğa’nın maddesi olarak ifade edilir. Yolsuzluk, kirlilik, zehirlenme hakkındaki istatistikler korkunç… Su kirliliğini, deniz üstündeki yağ tabakasını, fabrikaların ve araçların zehirli gazlarını, tehlikeye maruz kalan flora ve faunayı, yok edilemeyen plastik üretimini ve buna benzer şeyleri her yerde duyuyoruz. Olağan olarak rahatsızlıktan dolayı oluşan dalgada, yolsuzluğu da içine alan maddenin gücünün Boğanın etkisiyle son bir kez ayaklanmasını görüyoruz. Boğa ile Akrep karşılıklı savaş halindedirler. Freud’un psikanalizinin uygulanma¬sında, Comte’un ve pozitivizminin ortaya çıkmasında, Marx’ın ve para ve zenginliğin temelindeki insan iliş¬kilerinin ifadesinde de Boğa’nın etkisini hayretle görüyoruz. Aşağıdakiler yukarı yöneliyor, bilinçaltı ortaya çıkıyor; ve insan bütün seçim ve karar verme gücünü kaybediyor; bütün bunlar ağız ve cinsiyetin öğretişidir.
Bir Siklusun Sonu ve Diğerinin Başlangıcı
Propaganda günaha sevkeden acımasız bir alete dönüştürüldü; sahte tüketim ihtiyaçları üstelik fazlasıyla yaratıldı ve genel olarak bu ihtiyaçların giderilmesi imkansızdır. Memnuniyetsizliğe bir adım daha yaklaşmış olan insan kaçış yolu olarak ya unutmak için uyuşturucu kullanıyor ya da yıkmak için isyan ediyor. Nüfus artısı yanında ciddi bir tehlike daha getiriyor ki, biz bu yığılmanın çoktan beri bilinen psikolojik ve ruhsal kötülüğünü kısaca ele almak istiyoruz. Diğer yönlerden ve fiziksel yönden yaşam alanının küçülmesi, dünyanın ısınması, buzların erimesi, dünyadaki büyük jeolojik hareketler, iklimsel değişiklikleri tahmin etmedeki yetersizlikler, denizlerin ve kıtaların yeni dağılımı açık bir şekilde karşımıza çıkıyor. Tek kelimeyle karşımızda yeni bir Atlantis duruyor. Bununla birlikte büyük yalana da değinmek zorundayız. Yalan hayat dizginlerine ele geçirdiğinden beri, herşey tersine dönüyor. İlk yalana cevap olarak yeni yalanlar ortaya çıkıyor. Bugün bir çok vaat yalanlarıyla dünyalar fethedilmiştir. Daha çok fazlalık, daha çok “Plüton”, daha çok zenginlik… Ancak bütün bunlar ölümün gerçeğiyle varoluyor ve gerçek zenginlik maddeden çok diğer kaynaklardan geliyor.
Büyük yalan aklı ve sözü kayboluşa götürecek. Temiz değerler gösteren Yeni Çağ, Yeni Dünya gelinceye kadar karışıklık ve şiddetin yeni bir Babil Kulesi ortaya çıkacaktır. Akıl adına bize Tanrının öldüğü söylendi. Bugün de akıl öldü. “Dünyayı yöneten ve ona rehberlik edenler dünyayı açıklamada bile başarılı olamayan enteUektüeller değil ama bir ideale inanan ve önyargısız olarak bunu gerçekleştirmeye çabalayan, istek ve inançla donatılmış kişilerdir.” Bu sözler, takma adla imza atan, adını bile bilmediğimiz bir yazarın kitapçığından alıntılardır. Fakat bu kitapta bizim sık sık üstünde durduğumuz, olmasını istedi¬ğimiz yeni ve daha iyi olan insana bir benzerlik ve Acropolis idealine bir yakınlık olduğunu hissetmekteyiz.
Bu kelimelerde suni akıl ölmüş, inançlar ve iradenin adına bir gelecek için umudun şarkısı tınlamaktadır. Uygarlığımızın nasıl çöktüğüne kayıtsızca seyirci kalmak bize ait bir rol değildir. Kendine ait yeri alacak olan, ruhun ve maddenin olacağı (ruhun ve maddenin bütün alanlarını içeren) yeni bir dünya ve yeni bir çağın inşaatında kararlılıkla, inanç ve iradeyle çalışmalıyız. Geç olmadan insanları hayatı yaşamaya uyandırmalıyız. Doğanın anlayışında bilge, kendi dünya görüşünde özgür, Tanrı karşısında kendi alçak gönüllülüğü ile güçlü olan ve inşa etme kapasitesinde aktif yarınki insanı içimizde meydana getirmeliyiz. Böylece şimdiden gökyüzünün sonsuz karanlıklarında tarihin yeni bir sayfasını artık parlamaya başlayan yıldızlı harflerle yazacağız.