YUNAN MİTLERİ VE ASTROLOJİ – 4

Yıldızlar ve Mitler
Yunan mitleri ve onların ast­roloji ile ilişkileri hakkındaki yazı dizimize Kronos-Satürn-Zeus-Jüpiter ve Hermes-Merkür’den sonra Afrodit-Venüs’ün sırlarına değinerek ve bu arketiple geleneklerin bize anlatmak istediği bazı psi­kolojik ve kozmik işlevlerin bağlantısını araştırarak devam ediyoruz.
Astrolojiye Göre Venüs Gezegeninin İşlev ve Nitelikleri
Astronomik planda, güneş sisteminin ikinci gezegenidir ve yörüngesini 224,7 günde tamamlar. Dünyadan bakıldığında hareketleri hep güneşe yakınmış gibi gö­rünür. Tan vaktinden önce bazen sabah yıldızı olarak bazen ‘akşam yıldızı’ olarak ortaya çıkar, bazen de dünyanın arkasında kaybolur. Tüm zamanlarda “çoban yıldızı” olarak anılmış olan Venüs gökyüzündeki en parlak, dolayısıyla en güzel ve ışıklı ge­zegen olarak görünür. Astrolojik bir sembol olarak ona, aşk mahareti, sanat, uyum, büyü, yumuşaklık, cazibe, sempati, özveri gibi kavramlar atfedilir. Kimi zaman anne, kimi zaman met­res, kimi zaman kız kardeş veya lüks bir fahişedir ama her zaman ölümsüz bir di­şiliktir.Fiziksel planda, boğaz ve kan do­laşımının yanı sıra böbrekleri, üreme organlarını yönetir. Kan ve lenf sıcaklığını belirler. Venüs tipinin belirli özellikleri yu­varlak, yumuşak ve sevimli biçimlerdir. Duygular planında aşk, Venüslülerin başlıca uğraşıdır ve önemli başarı ya da başarısızlıklar onların kaderleri üzerinde önemli ölçüde yankılanır.
Onların çekiciliği bir tür büyüleme ve kendilerine uygun gö­rünenleri kendine doğru çeken bir man­yetizma etkisi gösterir. Duygular yoğundur ancak bazen ani dönüşler görülebilir ama en azından ba­şarısızlık durumunda teselli edilmeleri ko­laydır. Venüs’ten yükselen yumuşaklık, se­vimlilik ve neşe. Aynı zamanda iyi duyguların, uzlaşma ruhunun ve derin bir adalet ve doğruluk duygusunun esin kaynağıdır. Sükunet ara­yışı, incelmiş ve yoğun bir duygusallık Ve­nüs’ü bir barış simgesi yapar. “Sonsuz bir hayatı” tanıyan ve arayanlar an­layacaklardır. Zihinsel ve ruhsal planda, plastik sanatlardan, müzik ya da tiyatroya kadar sa­natın bütün alanlarında sanatsal ye­teneklerin ortaya çıkarıcısıdır. Venüslülerden çok fazla mantıksal ve­ya entellektüel çaba beklememek gerekir. Oldukça bohem ruhludurlar ve yaşamın basit zevklerinden faydalanmayı severler. Bu gezegen entellektüel merakı değil yüksek sezgileri öne çıkarır. Daha çok sezgi ve sanatsal duyarlılık vardır. Oldukça belirgin ruhsal ve mistik eği­limlerin yanı sıra erkeksi bir yiğitlik ve soy­luluğa sahip olabilirler.
Venüslülerin arkadaşlığı, iyilikleri, iyi niyetleri, ilk bakışta sempati uyandıran manyetik çekicilikleri nedeniyle her yerde aranır.Venüs ilgisizlik ve merhametin yanı sıra evlat sevgisini temsil eder ve hayır işlerini yönetir. Eylem planında, girişimci olmaktan çok alıcı bir tavır karşımıza çıkar. Doğ­rudan sürtüşmeye girmek yerine, ca­zibesini ve çekiciliğini kullanarak yani du­rumu idare ederek amaçlarına ulaşmaya çalışır. Ona bir şans ve rastlantı faktörü yük­lenir ve bu nedenle “Küçük Şans” olarak adlandırılır. Ona gösteri salonları, tiyatrolar, bah­çeler, otlaklar, koruluklar, çiçek açmış tar­lalar, moda salonları veya sanat galerileri gibi yerler uygun görülür. Ona uygun meslekler güzelden zevk almanın, sanat ve dekorun öne çıktığı mesleklerdir.Bu nedenle müzisyenlik, sa­natçılık, ressamlık, parfümcülük, ku­aförlük, dekoratörlük, estetisyenlik, çi­çekçilik alanları arasına girebilir, Renkleri, yeşil ve pembedir. Madeni bakır, taşlan: zümrüt, parlak mercan, ma­vi zümrüttür. Bitkileri, güller, hüsnüyusuf, yasemin, müge, leylak, nar ağacı, mer­sindir. Bahçelerin büyülü çiçek açışını ve sonsuz ilkbaharı yönetir. Günü cumadır. Hayvanları arasında bülbül, kumru ve yu­nus sayılabilir. Venüs’ün astrolojik olarak iki evi var­dır; Boğa ve Terazi burçları. Birincisinde hayatın ilkbaharına, üretici ve duygusal aş­ka dair tüm güçleri canlandırır; ikincisinde kendini belli eden daha idealist bir iyinin ve doğrunun anlayışıdır. Duygular daha entellektüeldir ve anlaşma, ortaklık, sosyal yaşam arayışına daha eğilimlidir. Venüs’e atfedilen özellikler; tembellik, nefis düşkünlüğü, edepsizlik, havailik, dünyevilik, kararsızlık, hafiflik ve be­lirsizliktir.
Dedenleme Tanrıçası Afrodit’in Miti
Sulardan çıkan Afrodit’in doğumu
Hesiodos, gök tanrısı Uranos’un ge­cenin karanlığında, toprağın üzerinde ke­yifle uyumakta iken sarılma anında Kronos tarafından hayalarının koparıldığından bahseder. Kesilmiş erkeklik organı uzun süre denizin dalgalarında yüzdü: tanrısal nesneden beyaz bir köpük fışkırdı ve için­den bir bakire büyüdü. Doğarken, gök­yüzünün şeffaflığından etkilenerek bütün evrenin tekrarladığı yumuşak bir iç çekiş çıkardı. Dünya dilsiz olmayı bıraktı. Onun doğuşunda ana üreticinin ve yaşama se­vincinin çarpıntılarını duydu. Önce Kythere’ya ardından Kıbrıs’a git­ti; toprağa dokunduğu anda ayaklarının al­tındaki topraktan çimenler fışkırdı. Aşk arzusunun cinleri olan Eros ve Himeros (aşk isteği) onun iki yanında idiler ve tanrılar topluluğuna varıncaya dek ona rehberlik ettiler. Kıvırcık bukleleriyle denizin kö­püklerinden çıkan ve tüm dünyanın sevinci ile selamlanan ölümsüz güzellik imgesini bilmeyen var mı? Afrodit’e yazılmış ikinci Homerik şarkı tanrıça dünyaya geldikten sonra ona at­fedilen ayrıntıları içerir: “Altın taçlı güzel Afrodit’e şarkı söy­lüyorum, has olarak Zaphyros’un güçlü nemli nefesinin kendini gürüldeyen denizin dalgalarının üstünde, ıslak köpüğün içinde taşıdığı deniz adası Kıbrıs’ın tüm yüksek yerlerine sahiptir:
Altın tacın Hora’ları (doğada düzeni simgeleyen üç tanrıça) sevinçle toplanarak ona ölümsüz giysiler verdiler. Tanrısal başına ince oyulmuş al­tından bir taç taktılar, hayran, hayran kulaklarına baktılar. Kulak deliklerine orikalk ve değerli altından çiçekler taktılar. Yumuşak boynunu ve muhteşem ger­danını kendilerinin, altın tacın Horalarının, Tanrıların büyüleyici kalbinde, babalarının evinde bir araya gelmekteyken taktıkları altın kolyelerle süslediler. Vücudunu bu süslerle yeniden giydirdikten sonra onu ölümsüzlere ulaştırdılar. Onlar onu ne­şeyle karşıladılar ve ona ellerini uzattılar: menekşelerle taçlandırılmış Kythera’nın güzelliğine o kadar hayran kaldılar ki her biri onu yasal karısı yapıp evine götürmek istedi .
Güzellik canavarca öğeden çıktı ve onun göksel gülümsemesini ayna yaptı. En eski antik çağdan beri o, deniz tanrıçasıdır. Gelişi dalgalan düzleştirir ve yü­zeylerinde bin ateşin tıpkı bir mücevher gi­bi parıldamasına yol açar. Doğa ve çi­çeklerin büyücüsü olduğu gibi dingin de­nizin ve şanslı deniz yolculuğunun büyülü tanrıçasıdır. Sakin denizin, mutlu yol­culuğun, limanın tanrıçasıdır. Paphos’ta bi­licisini deniz yolculuğundaki şans ko­nusunda sorgular Yeteneklerinin birincisi fetheden ca­zibedir (charis). En güzel kadındır, “o, son­suz denizin dünyaya getirdiği sabah çiğinin nemli parıltısında yıkanmış, sonsuza dek yeni, hafif ve mutlu olan güzelliğin kendisi, tamamen kadınsı zarafettir.” (4) Afrodit’le aşk vücut bulur. Şairler onu “altın”, “gülümseyen” olarak adlandırırlar. Hizmetkarları olan Kharit’ler (göze hoş olanı simgeleyen tanrıçalar ) onunla dans eder, onu yağlar ve giysilerini dokurlar. Merhemine “güzellik” (kalos) adını verirler. Güzelliğin çekiciliği, şairin dediği gibi “güzel olan kendi kendine pek mutlu görünür” ve pek mutlu olan da herkesi pek mutlu etmeye çalıştığından ruhun yatışmasına yol açar. Bu anlamda Afrodit kendine çıkan güzellik ve gülümseyen yu­muşaklıktır. Güzel Bir’in aynasıdır ve Afrodit’in birliğinin bu gizemi Hayatın ışık ve parıltısının şekliyle ifade etmek için sanatın doğuşuna esin olur.
Hayatın anası Afrodit Pandemos’un Aşkları
Afrodit, aşk öpüşlerindeki sevinçtir. “Afrodit’in Eserleri” aşkın sevinçleridir. Homeros’un Afrodit’e ilk şarkısı şöyle başlar: “Musa, bana tanrılar için yumuşak ar­zuyu uyandıran, gökyüzünün tüm kuşları ve kapalı toprakta veya denizde yaşayan tüm hayvanlar kadar ölümlü insan ırklarını sürdüren altın Afrodit’in eserlerinden Cypris’ten bahset: Afrodit’in eserleri her­kesi ilgilendirir.” Afrodit aynı zamanda yırtıcı hayvanları baştan çıkarıp yumuşatma yeteneğine de sahiptir. Ancak gücünün parıltısı hiçbir şeyde insan üzerinde olduğu kadar etkili değildir. Evlilik ve üremeyle de ilişkilidir ama o her şeyden önce bir bireyin aşkı için tüm dünyayı unutan güçlü esindir. Afrodit, Olympos’a tüm güzellikleri ile ve taktığı zaman kendini dayanılmaz kılan göğüslüğü takılı olarak gelir. Bu gö­ğüslükte Afrodit’in tüm “büyüleri” yo­ğunlaşmıştır: aşk, arzu, en bilge ruhu bile rahatsız edebilen açık yüreklilik. Homeros, bu kemerden; Aşkın, umut tarafından yön­lendirilen, çekingenlik, iç çekişler, zayıf sesler, öğütler, aşıkların tartışmaları ve basit barışmalarla eşlik edilen yüzünü taşıyor diye bahseder.
Tam aksine kindar Eumenide’ler (Erinysler; öç alma tanrıçaları) onda kalleşlik ve kıskançlık, ihanet ve iki­yüzlülüğü temsil etmişlerdir. Bu esrarlı gö­ğüslük, takana zarafet, gençlik ve güzellik veriyor ve erkeklerin kalpleri üzerindeki et­kisi dayanılmaz oluyordu. Etrafındaki cinler arasında en önemlisi, bazen oğlu bazen de hizmetkarlarından biri olarak gösterilen Eros’tur. Eros, zevkin tanrısal ruhu ve çift­leşmenin gücüdür. Bazı yaradılış mit­lerinde dünyaları yerinden oynatan arzu olarak kendini ifade eden güçlü ihtiyaçtır. Penia ve Poros’un, kaynaklara sahip olan ama aynı zamanda her an kendini sefalet içinde hisseden Yoksulluk ve Bol­luğun oğludur. Bu paradoks, onun her za­man ikilik içinde yaşamasına ve ayrılığın bilinci ile birleşme susuzluğundan oluşan ikiz ruhlar içinde uyanmasına neden ol­muştur. Afrodit’in etrafında Eros’tan başka ikna ve arzu cinleri Pothos ve Himeros ve red nedir bilmeyen avcı Peitho vardır. Afrodit’in etrafı çiçeklenme, çekicilik ve cana yakınlığın ruhları olan Kharit’lerle sarılmıştır. Kendini bahçelerin büyülü çiçeklenmesinde gösterir. Çiçek açmakta olan doğanın tanrıçasıdır; “çiçek tanrıçası”. Mersin, haşhaş, elma ve çiçeklenmekte olan tüm ağaçların adandığı Afrodit’in en parlak dönemi bahardır. Eryks ( üstünde Afrodit tapınağı bulunan Sicilya dağı) da­ğındaki Afrodit tapınağında her sabah tüm ateş izlerinin kaybolduğu ve onların yerine çiğ gibi yeşillik damlalarının geldiği söy­lenir.
Cinsiyetleri bir araya getirdiği çekimin gücü aynı zamanda arkadaşlıkları da oluş­turur ve sürdürür. Arkadaşları bir araya ge­tiren bir Afrodit Hetaire onurlandırılır. Baş­tan çıkarma dolu, cazip ve sevecen olan her şeye şekil veren jest, söz veya eyleme onun adı verilir ( epaphroditos veya ve nustus). “Aşk, bizi sözlerimizde ve eylemlerimizde onurlu kıl” ona okunan dua buydu. Lütufların da tanrıçasıdır, şans da ondan gelir: Felix (mutluluk) ama onun lütfü Hermes gibi bu­luntulara dayanmaz. Eşlik eden ve anlayan.öğreten ve eğlendiren o zarif mut­luluğun eseridir. Zeus,Titanları yendiği silah ve yıldırımları yapan Hephaistos’u (demirci tan­rı) ödüllendirmek için Afrodit’i onunla ev­lendirir. Ancak Afrodit ona sadık kalmaz ve aralarında en tanınmışı, savaş tanrısı Ares olan pek çok sevgili edinir. Ka­tı,saldırgan ve pek sevimli olmayan savaş tanrısı onu yumuşak sözlerle kandırmaya çalışmaz. Afrodit’in karşısına bir şehri fet­hetmeye gitmiş gibi miğferi ve silahı ile çı­kar ve doğrudan arzusunu dile getirir.
Tan­rıça önce onu reddeder fakat sonra tanrı, zırhını ve miğferini çıkararak daha insani bir görünüşe sahip olunca o da yumuşar. Aşklarının karışık bir sonu vardır çünkü Hephaistos onları yatağında yakalar ve tüm Olymposluların gözleri önünde onları içine kapadığı kırılmaz bir ağ yapar. Bu birleşmeden Deimos (korku) ve Phobos (bozgun) ve aynı zamanda uyum doğar. Afrodit’in insanlar ve tanrılardan pek çok sevgilisi olur ve aynı zamanda pek çok çocuk doğurur: Dionysos ile bir­leşmesinden Hymenaios ve Priapos doğar; Herrnes ile Hermaphroditos’un annesi olur ve ölümlüler arasından Romalıların atası kral Ankise’den Ene’yi doğurur. Bitkilerime döngüsünün yeniden do­ğuşunu sembolize ederek yılın yansında yeraltı dünyasının tanrıçası Proserpina ile paylaştığı Adonis’in metresi olur. Lucretius şiirinde sadece bu ölümsüz harika aşk tanrıçasının dünyaya barış ge­tirebileceğini söylemiştir ama dünya aynı zamanda savaş tanrısına da aittir ve Empedokles aşk ve savaşı, buluşma ve tar­tışmaları ile hiç durmadan dünyayı dön­düren ve aydınlık-karanlık oyunları ile tüm yaratılışı üreten iki kozmik güç olarak ta­sarlar.
Afrodit Ourania ( Gökte Oturan), uzak yıldızın saflığı
Homeros’un Afrodit’e ilk şarkısı şöyle der: “Ancak, ikna edemeyeceği veya baş­tan çıkaramayacağı üç kalp vardır”. Üç bakire; Athena, Artemis ve Hestia’dan bahsetmektedir. Roma’da genç kız ve kadınları ve her şeyden önce iffetlileri ve gözü doymaz iffetsizleri koruması için Ve­nüs Vericordia adına bir kült kurmuşlardır. Burada Tanrıça’nın üçüncü bir yü­zünü görüyoruz. Bu Platon’un Şölen’inde ve Plotinus’un Ennead’larında (dokuzlular) bahsettiği yüzdür. Afrodit veya Venüs Ou­rania, içindeni çıktığı temel Birik’le bir­leşmek isteyen Uranos’un kızı. Bu tanrıça kozmik Bakire, şafak yıl­dızı, temel Bir, ruhsal güneşle birleşendir. Gökyüzünün tepesi olan Tanrıça Nut’un gizlerini hatırlatır. Ruh, çoğalma ve üreme arzusuyla çek­tiği vücudun güzelliğiyle birleştiği arayışı aştığında, ilgisini Birliğe çevirir ve aşkların en yücesi olan başlangıçların aşkını tanır. O anda ruh temel birliğin alıcısı haline ge­liri ve Tanrı’yla bu birleşmeyi yapabilir.
Neoplatoncu Filozof Plotinus her var­lığın görünmez kalbinde yaşayan bu Altın Afrodit Uranyen’in ruhunu en iyi an­latmıştır:”Her şeyden sonra geldin, karşı ta­rafta durmadın. Kendin toplam oldun. Bu sırada zaten toplamdın ama bir bütünlük sende bir şeyleri hareketlendirdiğinde bu toplamayla azaldın. Zira bu toplama var­lığın toplaması değil olmayanın top-lamasıydı. Kendi kendini o olmayan her şeyi ayırt ederek büyüteceksin ve o, bü­tün, geriye kalan her şeyi ayırdığında ya­nında olacaktır. Ondan uzaklaşmadan ay­rıldın (o her zaman vardır); sen başka bir yere gitmedin, her zaman buradasın ama karşı tarafa döndün. Bu düşünce, bize Nous’un, (dolaysız anlayış) Bütün’ün, ölümsüzlüğün köklerine bağlayan Afrodit Uranyen’in gizini özet­lemektedir. Ancak bir anda kendini ta­mamen unutma ile bu ilksel Okyanus’a ve yaratılış ve güzelliğin ışığının çıktığı o yıl­dızlı Gökyüzüne dönüş olan Teofani üretilebilir. Vecd aşkın en yüksek formudur.
Afroditin İşlevleri, Rolleri ve Stilleri
Fernard Schwarz’ın ‘Yunan Mitleri’ ko­nusundaki konferans dizisinde açıkladığı gibi: “Bir tanrı birkaç düzlemde birden te­mel varlığın modalitesinin gösterisidir. Varlığın bu modalitesinin kendini bütün evrende ifade ediş biçimi kendi aralarında bağlantılı olan ve tüm diğer tanrıların ağ­lan ile ilişkili olan bir işlevler, roller ve stil­ler şebekesidir. Farklı formlar altında rol­ler, işlevler ve stiller ve farklı dünyalarda (maddi, formal, psikolojik veya enerjik ve ruhsal) aynı varlık modalitesini ifade eder. Bu nedenle tanrılar çoklu bir birliği ger­çekleştiren karmaşık varlıklardır.” İlişkiler tablosunu anlamak için sadece üç terim tanımlayacağız. işlev, tanrısal gü­cün bir rolü ifade etmekte kullandığı “Ça­lışma yeri”, kanalize ettiği yaratıcı bir dür­tü, taşıdığı enformal güçtür. Stil ka­rakteristik bir gidiş aracılığıyla davranışı veya kendini ifade ediş tarzıdır. Böylece Afrodit üç dünyada üç işlev yüklenir: Sevgili/büyücü, ana/eş; bakire/ hanımefendi. Bu onun üç stille üç gü­zellik, aşk ve eksiksizlik rolü oynamasını sağlar: baştan çıkarıcı, çekici ve duy­gusal. Afrodit’in Varlığın Güzelliği, Aşkı ve Bütünlüğü aracılığıyla üç dünyada kendini göstermesine bakalım.
I. Güzel, Bir’in Aynası
Afrodit’in doğuşu efsanesi bize onun evreni ortaya çıkarma, gizlerini çözme ro­lünü açıklar. O aynı zamanda Psyke’nin (Ruh) ölümsüzlüğe ulaşmak için dört öğeyle bağlantılı sınavlardan geçmek zorunda kaldığı Eros ve Psyke’nin aşklarının ef­sanesinde olduğu gibi ruhun gizlerini açığa çıkarır. Ayna olduğu kadar güzellik merhemi olan özellikleri, giysileri, mücevherleri onun dünya düzenini iyileştirmesine olanak tanır. Kozmos “kozmetikle” de­ğerlenir. Doğaya tonalite, renk ve yaşam vererek yayılan titreşimdir. Bu görüntüyü vermek için kullandıkları araçlar, büyüleridir. Bunlar sayesinde ken­dini Ay’a ve aynı zamanda Mısır’da tanrıça ve büyücü olan Isis’e yaklaştırır ve büyücü gibi görünmesine neden olur. Ama en büyük büyüsü tüm ya­ratıkların parlak ve aydınlık görünmesini sağladığı sempatisidir. Bir doğu atasözü “Güzellik sevenin gözündedir” der ve bu tam da Afrodit’in çekiciliğini anlatır. Eğer onun vücudu güzellik ve ebedi olarak kadınsı olansa bunu elde etmenin yolu, insanın doğayı şekillerin içine bu ışıktan bir huzmeyi hapsederek taklit ettiği sanattır ki bu kutsallıkla ilgisi olmayan bir eseri kutsal bir eser haline getirir.
II. Aşk evrensel çekimin gücü
Afrodit’in bedeni güzellikse ruhu da Aşktır. Varlıkları birbirine bağlayan ve her be­dene o manyetik bağlayıcının gücünü ve­ren evrensel çekim gücünü sembolize eder. Hayatın yenilenmesi ve yeniden üretilmesiyle ilişkilendirilir ve bu anlamda ebedi gençliğin kirletilemez kaynağı “Altın Afrodit” olarak adlandırılır. Venüs Pandemos tapınağı yaşamın sürdürülüşünü kutlar ve bu anlamda koz­mik ana, tüm yaşamın kaynağıdır. Ama o aynı zamanda hayatın gö­rünmez döl yatağının, çift bir enerjiyle maddeyi kapsayan ve bilgilendiren Mı­sırlıların Kah’ım sembolüdür. Evrensel canlılığın kaynağıdır ve bu anlamda aşk oyunlarının sürekli dansıyla kozmosu can­landıran tükenmez gençlik ve sevincin kaynağıdır. Ona erişmenin yolu arzu ile gereklilik arasında doğan dengedir. Bu nedenle Ar es’le olan aşkından iki eş arasındaki ilişkiyi bir eşitlik ruhu içinde sağlayan ey­lem olan Uyum (Harmoni) doğmuştur. Bu felsefe için Tanrı’nın adaleti, (veya ne­den sonuç kuralı) aşkının ifadesidir.
III. Bütünlük, Tanrıçanın gizli yüzü
Tanrıça’nın üçüncü yüzünden sadece Sırlarda ortaya çıktığından dolayı me­tinlerde pek bahsedilmez, “iyi limanların hanımefendisi”, “iyi yolculukları” sağlayan fikri ve aynı zamanda orfik gizlerde Eros Phanes’in önemi veya Platon veya Plotinus’un felsefi metinlerinde bu konuda bir­kaç iz bulabiliriz. Bu yüz vardır ve Tanrıça’nın Ruhu’nun yanı sıra iki başka ruhu da gizler ve besler. Bunları, insanı Tanrıyla, görüneni gö­rünmeyenle birleştirmenin ruhuyla besler. Ancak iki dünyayı birleştiren bir köprü sağlayan Hermes’ten farklı olarak Afrodit birinin bütün ve kınlamaz bir birleşmeyle diğeri haline geldiği bir duygu, bir ya­şanmışlık, bir ilişki kurar. Bu anlamda yıldızlı gökyüzünün sırları, mantosu yıldızlarla süslü Kozmik Bakire’yle ilgilidir. Mısırlıların Sirius Soter’le (Bkz. Söz­lük Sayfa: 45-46) de ilişkilendirdikleri ay­dınlatıcı, beyaz, ışıldayan yıldız odur. Ba­zen ulaşılmaz bazense çok yakındır çünkü onun ışınlan insandan merhamet ilkesine kadar uzanır. İmgesi insanlar için tanrılara yalvaran Tanrıça’nın merhamet gözyaşlarında ev­rensel olarak sembolize edilir. Onlar da karşılık olarak dualarıyla, Tanrıça Afrodit’in bir gün başlangıçların gökyüzünden çıkarak arkasında çiçek yap­raklarından bir iz bırakarak yürüdüğü gibi Göğü ve Yeri bağlayan bu Tanrısal yolun gerçekliğine olan içten inanç, bağlılık ve duygularını ifade ederler.
AFRODİT VE KOVA BURCU ÇAĞI
Günümüzde kadınların özgürleşmesi paradoksal bir durum yarattı: cinsel haz düzeyinde erkekle “eşit” duruma gelen modern kadın, Afrodit’in davranışlarını ni­teleyen duygusallığı büyük ölçüde yitirdi. Modern kadın mükemmeliyetçi, talepkâr fazlasıyla Apolloncu hale geldi; eşinde hiç­bir kusuru hoş görmez oldu. Dolayısıyla, cinsel ilişkiler düzleminde eşitlik “hak et­me” anlamının içine dahil oldu ama bu ilişkilerde değiş tokuş, ilişki ve paylaşma kavramları kalmadı. Sadece paradoks felsefesinin bize ma­ruz kalacağımız çelişkiler ve zıtlıkların güçlü rüzgarlarına karşı durma gücünü ve­receği gelecekte, bizi etrafımızdaki tüm ev­renden sorumlu ve onunla yakın da­yanışma içinde kılan o canlı ve önemli var­lıktan üçlü Venüs’ten vazgeçmek zorunlu olacaktır; bedenin Venüs’ü, formların gü­zellik ve estetiğini görmezden gelmeden; ruhun Venüs’ü yeniden yaşamı sevinci ve aşkı üreten analar haline de gelmeyi bilerek ve içimizdeki yüce kutsallık duygusunu uyandıran ruhun Venüs’ü. Kısacası kadın ve erkek hepimiz onu bütünlüğüne ulaştırmak ve içinde bu­lunduğumuz bu dönüm noktasında ona ye­niden “küçük bir şans” vermek için içi­mizdeki kadınsılıkla uzlaşmak zorundayız.
Laura Winckler
Fransızcadan Çev: Yeşim ÖZBEH (Yazar, Kolomb öncesi, astrolojik me­tinlerinin yeniden araştırılması üzerinde uzmanlaşmıştır.)

Bir cevap yazın

error: Content is protected !!