Ünlü köpek öldüren kanalı tek kelimeyle yılan hikayesine dönen bir konudur. Değerli araştırmacı yazar Glovanni Scognamıllo’ nun büyük bir zevkle ve ilk defa okuduğum “İstanbul Gizemleri” adlı yapıtının 37. Sayfasında Haluk Egemen Sarıkaya’ya dayanarak yazdığı pasajda şöyle diyor: “ Köpek Öldüren Kanalı denilen bu dehlizin Yerebatan Sarayı’nın gizli bir girişinden başlayarak kuzeydoğu yönünde ilerlediği ve boğazın Marmara’ya açıldığı yerde denizaltından geçtiği, Üsküdar’dan itibaren de güneydoğuya doğru bir açı yaparak, düz bir hat halinde önce Üsküdar-Kadıköy sahillerinin ve daha sonra da yine Marmara’nın altından uzanıp Kınalı ada’ya ulaştığı ve buradaki manastırda son bulduğu belirtilmektedir.”Haluk Egemen Sarıkaya ise Scognamıllo’ nun yazdıklarına göre dayanak noktası olarak bunda 80 sene önce yazılan “İstanbul’un Yedi Harikası” adlı kitabı kaynak olarak gösteriyor. Şimdi işin gerçek yönüne gelelim. Adı geçen “İstanbul’un Yedi Harikası” adlı kitabı Sarıkaya’nın görmüş olduğunu hiç mi hiç zannetmiyorum. Çünkü 1971’li yıllarda bu kitabın varlığını ve ünlü “Köpek Öldüren Kanalı”nı kendisine ben anlatmıştım.
Kitabın orijinalini ise bir Ermeni vatandaşımızın kitaplığında ilk defa gören de benim. Ne yazık ki adı geçen kitap bugün ne Beyazıt, ne de Süleymaniye kütüphanesi arşivlerinde gözükmüyor. Şimdi yıllar önce bahsettiğim kişinin evinde gördüğü ve Osmanlıca’sından pasajlar çevirdiğim arkadaşımın dedesinin söylediklerini en doğru biçimde anlatayım. Her şeyden önce bu kitapta yazıldığı kadarıyla bu kanal Yerebatan Sarayı’nın gizli bir bölümünden başlamıyor. Bu dehlizin başlangıcı Topkapı Sarayı’nın tam altında bulunmaktadır. Buradan başlayan kanal denizin metrelerce altından aşağı yukarı 150 derecelik bir açıyla Kız Kulesi’ne gidiyor. Kule askeri bölge olduğundan ve defalarca yangınlar geçirip tahrip olduğundan dolayı buradaki dehlizin çıkışının neresi olduğu bilinmiyor. Bu dehliz daha sonra Kız Kulesi’nden Salacak’a kadar uzanıp, buradan da hafif bir kavis çizerek Karacaahmet Mezarlığı’na varıyor. Mezarlıktaki çıkış da bilinmiyor.
Aynı kanal yine ilerleyerek nihayetleneceği son durak olan manastıra varmadan önce Moda’da iki ayrı çıkış kapısı veriyor. Bunlardan biri halen Zeynep Kamil Çay Bahçesi denen mekanın yanındaki apartmanın temellerinin altında ve tabii ki tamamen kapanmış durumdadır. İkinci çıkışa gelince eski Modalıların bildiği ve bugün battal bir durumda bulunan eski golf sahası vardır. İşte ikinci çıkış da bu alanın içindeki bir kör kuyunun 15 metre dibinde bulunuyor. Bundan en az 10-20 yıl önce iple sarkarak indiğim bu çıkış ağzı ne yazık ki, sanki kuyunun normal sıvasıymış gibi sonradan sıvandığı alenen belli olan bir biçimde örülmüş bulunuyor. Tespit edebildiklerim bunlardan ibaret. Neyse, arkadaşımın dedesinin anlattıklarına dönelim. “İşte bu kanal daha sonra Moda’dan direkt olarak Kınalı ada’daki manastıra kadar geliyor ve burada son buluyor.” Bu gizemle rahmetlinin bir de şahsi anısı var. Köpek Öldüren Kanalı’nın varlığını ve çıkış noktasını zaten bilen bir keşiş olduğu için kendisi bir gün çok merak ediyor ve yanına sevdiği köpeğini de alarak elinde bir meşale ile dehlize giriyor. Kendisinin anlattığına göre 15 dakika kadar yokuş aşağı bu dehlizde ilerlemeye devam ediyor, ancak yeraltına doğru devam ettikçe hava iyice ağırlaşıyor ve kendisi de korkmaya başlıyor.
Sonuçta geri dönüyor ve manastırdaki çıkıştan toprak yüzüne çıkıyor. Neden sonra bir de bakıyor ki köpeği ortada yok. Telaşlanan keşiş dede hemen yeni bir meşale daha yakıyor ve iyice önüne bakarak kanalda 5 dakika daha yürüyor. Bir de ne görsün, köpeğin cesedi yerde durmakta. Bahsettiğim keşiş dede filozof bir adamdı. Bilimsel kitaplardan başka bir şey okuduğunu görmemiştik o güne kadar. Herhangi bir gaz tehlikesini göz önünde bulundurduğundan meşaleyi iyice yüksekte tutarak köpeğin cesedini alıyor ve büyük bir üzüntü içinde çıkışa varıyor. Daha sonra güvenilir bir jeolog arkadaşına bu olayı anlatıyor. Jeologun teşhisi ise şöyle: “Binlerce yıldır varolan bu kanalın dibine karbon monoksit çökmüş besbelli.”
Daha sonra keşiş dede bu olayı civarındaki bazı kişilere de boş bulunup anlatınca bu gizemli kanallın adı “Köpek Öldüren Kanalı” olarak kalıyor. Tabi manastır yöneticileri bu olay soruşturulduğunda soranlara hiç da sempatik bakmıyorlar ve şu yanıtı veriyorlar: ”Yok böyle bir şey”. Ama ne yazık ki bu kanal gerçekten var ve binlerce yıldır da gizemini sürdürmeye devam ediyor ve de bu gidişle daha uzun zaman da devam ettireceğe benziyor.
Gufran Erkılıç